866 Sok.No:8 K:2 D:207 Üzümcü Han Tarihi Kemeraltı Çarşısı Konak/İZMİR

Enerji Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporu 2022 - Değerlendirme Notu

Basımı Haziran ayında, Deutsche Gesellschaft für Internationale Zusammenarbeit (GIZ) GmbH’ın RE-MI projesi çatısı altında tamamlanan ve TWRE olarak gerçekleştirdiğimiz Enerji Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda, Türkiye’de enerji sektöründe; toplumsal cinsiyet kalıp yargılardan, statüye, mobbinge, cam tavan sorunundan, kadının çakışan rollerine kadar birçok konuya yer verilip, genel hatlarıyla Türkiye’de sektör bazındaki cinsiyet eşitsizliğinin bir fotoğrafı çekilmeye çalışılmıştır. Yenilenebilir enerji sektöründe sekizinci senemi doldururken ve rapor yazım aşamasında, tüm bahsi geçen sorunların, birkaç yeni politika geliştirmenin ya da lokal birtakım teşvikler oluşturma ile tamamen çözülemeyeceğini görüyor olmak benim için epey şaşırtıcı oldu.

Yaşanılan ayrımcılığın kökünde yatan en önemli noktanın, cinsiyet farketmeksizin en derinlere yerleşmiş olan “önyargılarımız” olduğunu ve bunu değiştirmenin de en zorlusu olduğunu görüyorum. Ben de bu raporu okuyan tüm paydaşlar gibi, başlangıç tarihi çok da eski olmayan, Türkiye’de yenilenebilir enerji sektörüne adım atarken, burada bahsi geçen çoğu duruma maruz kaldım. Tüm bunlara başka bir farkındalık ile bugün baktığımda, çevremdeki yakınlarımın bile hala “enerji santrallerinde kadın işçi olması çok uygun değil.” gibi açıklamalarda bulunduğuna üzülerek tanık oluyorum.

Bugün ise artık tüm dünyada yüksek eğitime katılım kadın oranının, erkek katılım sayısını geçtiğini biliyoruz. Ayrıca, OECD ülkelerinde işgücü piyasasına yeni giren kadınlar, erkek meslektaşlarına göre karşılaştırılabilir ve genellikle daha yüksek eğitime sahipler [1]. 2021’de yapılan bir araştırmaya göre, Amerikan üniversitelerinde artık kadınların sayısı erkeklerden fazla. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversite öğrencilerinin yalnızca %40'ı erkek [2]. OECD ülkelerinde 447.000 öğrenciye bakan araştırmacılar, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, kız çocukların, ülkelerdeki üniversitelere daha fazla kayıt olduğunu buldu [3].

Bilindiği üzere, erkeklerin üniversitede yeterince temsil edilmemesi 1990'larda başlayan bir olgu ve çeşitli ülkelerin ulusal politika münazaralarında sıklıkla tartışıldı. Bugüne kadar erkeklerin eksik temsilinin bazı ülkelerde diğerlerine göre neden daha şiddetli olduğuna dair kapsamlı bir açıklama bulunmamaktadır. Birçok ulustan elde edilen verileri kullanarak, erkeklerin yetersiz temsilinin hem kadınların eğitimine yönelik tutumlardaki seküler değişiklikler, hem de erkeklerin ‘okuduğunu anlama’daki dezavantajlarıyla bir şekilde ilişkili olduğunu gösteren çarpıcı araştırmalar bulunmaktadır [3].

Tüm bu verilerin, raporda bahsi geçen “cam tavan”ın kırılması hususuna yardımcı olabilecek en önemli bulgulardan biri olduğunu ve önyargılardan bir nebze de olsa sıyrılabilmek için büyük bir basamak oluşturacağı kanısındayım.

Bununla beraber, devlet politikası ile verilen teşvik ve regülasyonların önemi de yadsınamaz. Son elli yılın saklı tarihi, feminizmdeki yükselişe ve buna bağlı olarak kadınların evdeki rolüne ilişkin tutumlardaki değişikliklere de işaret ettiği görülmektedir.

Bugün bakıldığında, birbiriyle çakışan bu çoklu rollerin (anne, eş olmak, ev hanımı olmak, çalışan birey olmak vb.) ve yaratılagelmiş olan bu “süper kadın” idealini çeşitli politikalar ile sönümlendirmek mümkün gözükmektedir. Bunlara örnek vermek gerekirse; babaların ebeveyn izni haklarının kullanımını genişletmek ve bu haklardan daha fazla yararlanmalarını sağlamak. Ek olarak, onları esnek çalışma süresi düzenlemelerinden daha fazla ve daha uzun süre yararlanmaya teşvik etmek olarak sıralanabilir. Her iki ebeveyne- özellikle de annelere — ücretli çalışmaya katılmaları için mali teşvikler sağlamak, çocuklarla ilgili izinlerin (annelik, ebeveynlik ve babalık izni), çocuk bakımının ve okul dışı saatlerce bakımın ilk yıllarında desteklerin sürekliliğini geliştirmek gibi kurumsal ve kamusal düzenlemeler, rollerin eşit dağılmasına katkı sağlayacağı gibi, işverenlerin kalıplaşmış cinsiyet algısının da önüne geçmesine etki edecektir. Ayrıca, kadınların işgücü piyasasına bağlılıklarını güçlendirmelerini kolaylaştıracak, işverenler arasında kadınların işgücü piyasası bağlılığına ilişkin algıları iyileştirecek, kazanç ve bakımın daha eşit dağılımına katkıda bulunacaktır.

Diğer önemli hususlar olan mobbing ve ayrımcılık ile mücadele için aktif önlemler almak, hukuk kurallarının daha etkin hale getirilmesi, şirketleri ve kuruluşları araştırmak için iyi kaynaklara sahip uzman kuruluşları güçlendirmek, ayrımcı uygulamalarda bulunan işverenlere karşı, bireysel şikayetlerin olmadığı durumlarda bile yasal işlem başlatmaları için uzman organları yetkilendirmek gibi makro kapsamdaki akılcıl çözümler, raporda bahsi geçen diğer sorunlara cevap olarak sunulabilir.

Tüm bu sıraladıklarım, uygulamaya dökülmesi zor ve maliyetli gibi gözükse de ekonomik katkısının geniş olduğu birçok rapor ve literatür ile desteklenmektedir. Akan nehre bir damla bile olsa katkı sağlamış olmanın mutluluğuna ve bu eklemeyi buraya yapmanın zaruretine inanıyorum. Tek umudum, bu raporun bu önyargıların kırılmasında, kişileri etkileyecek güce sahip olması ve kişilerin kendi iletişiminde, ufak da olsa, düşünsel ve fiziksel bir değişime katkı sağlamasıdır.

Referanslar

1. (Report on the Gender Initiative: Gender Equality in Education, Employment and Entrepreneurship, Meeting of the OECD Council at Ministerial Level Paris, 25–26 May 2011)

2. (https://observatory.tec.mx/edu-news/women-dominate-american-universities).

3. (https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2002861117 Gender differences in the pathways to higher education David C. Geary, Gijsbert Stoet).

R.Cemre UÇAR
TWRE (Yenilenebilir enerji ve Enerji sektörü türk kadınları derneği) Ankara bölge koordinatörü