Enerji Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporu 2022 - Değerlendirme Notu
Basımı Haziran ayında, Deutsche Gesellschaft für Internationale
Zusammenarbeit (GIZ) GmbH’ın RE-MI projesi çatısı altında tamamlanan ve TWRE
olarak gerçekleştirdiğimiz Enerji Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Raporu’nda, Türkiye’de enerji sektöründe; toplumsal cinsiyet kalıp yargılardan,
statüye, mobbinge, cam tavan sorunundan, kadının çakışan rollerine kadar birçok
konuya yer verilip, genel hatlarıyla Türkiye’de sektör bazındaki cinsiyet
eşitsizliğinin bir fotoğrafı çekilmeye çalışılmıştır. Yenilenebilir enerji
sektöründe sekizinci senemi doldururken ve rapor yazım aşamasında, tüm bahsi
geçen sorunların, birkaç yeni politika geliştirmenin ya da lokal birtakım
teşvikler oluşturma ile tamamen çözülemeyeceğini görüyor olmak benim için epey
şaşırtıcı oldu.
Yaşanılan ayrımcılığın kökünde yatan en önemli noktanın, cinsiyet farketmeksizin
en derinlere yerleşmiş olan “önyargılarımız” olduğunu ve bunu değiştirmenin de
en zorlusu olduğunu görüyorum. Ben de bu raporu okuyan tüm paydaşlar gibi,
başlangıç tarihi çok da eski olmayan, Türkiye’de yenilenebilir enerji sektörüne
adım atarken, burada bahsi geçen çoğu duruma maruz kaldım. Tüm bunlara başka bir
farkındalık ile bugün baktığımda, çevremdeki yakınlarımın bile hala “enerji
santrallerinde kadın işçi olması çok uygun değil.” gibi açıklamalarda
bulunduğuna üzülerek tanık oluyorum.
Bugün ise artık tüm dünyada yüksek eğitime katılım kadın oranının, erkek katılım
sayısını geçtiğini biliyoruz. Ayrıca, OECD ülkelerinde işgücü piyasasına yeni
giren kadınlar, erkek meslektaşlarına göre karşılaştırılabilir ve genellikle
daha yüksek eğitime sahipler [1]. 2021’de yapılan bir araştırmaya göre, Amerikan
üniversitelerinde artık kadınların sayısı erkeklerden fazla. Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki üniversite öğrencilerinin yalnızca %40'ı erkek [2]. OECD
ülkelerinde 447.000 öğrenciye bakan araştırmacılar, şaşırtıcı olmayan bir
şekilde, kız çocukların, ülkelerdeki üniversitelere daha fazla kayıt olduğunu
buldu [3].
Bilindiği üzere, erkeklerin üniversitede yeterince temsil edilmemesi 1990'larda
başlayan bir olgu ve çeşitli ülkelerin ulusal politika münazaralarında sıklıkla
tartışıldı. Bugüne kadar erkeklerin eksik temsilinin bazı ülkelerde diğerlerine
göre neden daha şiddetli olduğuna dair kapsamlı bir açıklama bulunmamaktadır.
Birçok ulustan elde edilen verileri kullanarak, erkeklerin yetersiz temsilinin
hem kadınların eğitimine yönelik tutumlardaki seküler değişiklikler, hem de
erkeklerin ‘okuduğunu anlama’daki dezavantajlarıyla bir şekilde ilişkili
olduğunu gösteren çarpıcı araştırmalar bulunmaktadır [3].
Tüm bu verilerin, raporda bahsi geçen “cam tavan”ın kırılması hususuna yardımcı
olabilecek en önemli bulgulardan biri olduğunu ve önyargılardan bir nebze de
olsa sıyrılabilmek için büyük bir basamak oluşturacağı kanısındayım.
Bununla beraber, devlet politikası ile verilen teşvik ve regülasyonların önemi
de yadsınamaz. Son elli yılın saklı tarihi, feminizmdeki yükselişe ve buna bağlı
olarak kadınların evdeki rolüne ilişkin tutumlardaki değişikliklere de işaret
ettiği görülmektedir.
Bugün bakıldığında, birbiriyle çakışan bu çoklu rollerin (anne, eş olmak, ev
hanımı olmak, çalışan birey olmak vb.) ve yaratılagelmiş olan bu “süper kadın”
idealini çeşitli politikalar ile sönümlendirmek mümkün gözükmektedir. Bunlara
örnek vermek gerekirse; babaların ebeveyn izni haklarının kullanımını
genişletmek ve bu haklardan daha fazla yararlanmalarını sağlamak. Ek olarak,
onları esnek çalışma süresi düzenlemelerinden daha fazla ve daha uzun süre
yararlanmaya teşvik etmek olarak sıralanabilir. Her iki ebeveyne- özellikle de
annelere — ücretli çalışmaya katılmaları için mali teşvikler sağlamak,
çocuklarla ilgili izinlerin (annelik, ebeveynlik ve babalık izni), çocuk
bakımının ve okul dışı saatlerce bakımın ilk yıllarında desteklerin
sürekliliğini geliştirmek gibi kurumsal ve kamusal düzenlemeler, rollerin eşit
dağılmasına katkı sağlayacağı gibi, işverenlerin kalıplaşmış cinsiyet algısının
da önüne geçmesine etki edecektir. Ayrıca, kadınların işgücü piyasasına
bağlılıklarını güçlendirmelerini kolaylaştıracak, işverenler arasında kadınların
işgücü piyasası bağlılığına ilişkin algıları iyileştirecek, kazanç ve bakımın
daha eşit dağılımına katkıda bulunacaktır.
Diğer önemli hususlar olan mobbing ve ayrımcılık ile mücadele için aktif
önlemler almak, hukuk kurallarının daha etkin hale getirilmesi, şirketleri ve
kuruluşları araştırmak için iyi kaynaklara sahip uzman kuruluşları güçlendirmek,
ayrımcı uygulamalarda bulunan işverenlere karşı, bireysel şikayetlerin olmadığı
durumlarda bile yasal işlem başlatmaları için uzman organları yetkilendirmek
gibi makro kapsamdaki akılcıl çözümler, raporda bahsi geçen diğer sorunlara
cevap olarak sunulabilir.
Tüm bu sıraladıklarım, uygulamaya dökülmesi zor ve maliyetli gibi gözükse de
ekonomik katkısının geniş olduğu birçok rapor ve literatür ile
desteklenmektedir. Akan nehre bir damla bile olsa katkı sağlamış olmanın
mutluluğuna ve bu eklemeyi buraya yapmanın zaruretine inanıyorum. Tek umudum, bu
raporun bu önyargıların kırılmasında, kişileri etkileyecek güce sahip olması ve
kişilerin kendi iletişiminde, ufak da olsa, düşünsel ve fiziksel bir değişime
katkı sağlamasıdır.
Referanslar
1. (Report on the Gender Initiative: Gender Equality in Education, Employment
and Entrepreneurship, Meeting of the OECD Council at Ministerial Level Paris,
25–26 May 2011)
2. (https://observatory.tec.mx/edu-news/women-dominate-american-universities).
3. (https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2002861117 Gender differences in the
pathways to higher education David C. Geary, Gijsbert Stoet).
R.Cemre UÇAR
TWRE (Yenilenebilir enerji ve Enerji sektörü türk kadınları derneği) Ankara bölge koordinatörü